VAZGEÇİŞ

Arayabileceğim hiç kimse yok. En yakınıma, anneme anlatmaya çalıştım içimdekileri. Anlatmadım, sadece anlatmaya çalıştım. Hayatta tam mutlu olamadığımı söylerken nelere kafa yorduğumdan, böyle düşünürsem hiçbir zaman mutlu olamayacağımdan bahsetmeye başladı. İstediğim her şeye kavuşmuştum, derdim ne olabilirdi ki, anlamıyordu bir türlü. Ve benim için endişeleniyordu. Tabiî ki o kadarda büyütecek bir şey olmadığını ve sadece o an için canımın sıkıldığını, bu yüzden böyle şeyler söylediğimi belirtip şimdi ne olduğunu bile hatırlamadığım sözde neşeli bir konuya geçtim. Sevgilim; hayatımı birlikte sonlandırmayı göze alacağım adam. Ona söylemedim mi peki içimdekileri? Söyledim. İlgilendi de, sıkıldığımı anladı gerçekten. Söylediklerimi saçma da bulmadı, ama hayatında daha önemli şeyler vardı: işi. Yaşadıklarımın dönemsel olabileceğini, işten sıkıldığım için bunaldığımı ve hepsinin geçeceğini söyledi. Gezmemi, dolaşmamı, insanlarla konuşmamı tavsiye etti ve işine geri döndü. Ne yalan söyleyeyim, ben de böyle çözülebileceğini düşündüm önce. Tam göğsümün üzerine oturmuş bu ağırlığı eğlenerek geçirebileceğimi düşündüm. Telefonu elime aldığımda ise rehberde aramak istediğim hiç kimsenin olmadığını fark ettim. En sevdiğim arkadaşlarım, parti insanları, oturup derin sohbetlere dalabileceğim dostlarım, hepsi, hepsi uzak geldi bana. Bir süredir yaşadığım yalnızlığın sebebi de bu değimliydi zaten. Bundan bir yıl önce yapmak için can attığım şeyleri artık yapamamam, sohbetiyle neşelendiğim insanlar konuşurken sıkılmam, hatta bir şey anlatırken kendimden sıkılıp konuyu kısa kesmem. Hem bu insanlar doğum günümde, işimde terfi ettiğimde beni aramamışlardı. Hastalanıp dışarı çıkmadığım bir hafta boyunca yokluğumu fark etmediler. Bu kadar mı görünmezim aslında? Bu kadar mı değersizim? Etrafımdaki insanlar başkalarına gösterdikleri incelikleri, fedakarlıkları bana göstermiyorsa, bu bir şeyi anlatmaz mı bana? Kendimi bu kadar yalnız hissetmem bu yüzden işte. Geceleri uyanıp nefesimin daraldığını kimseye söyleyememek içimi burkuyor. İşimde başarılı olmak yetmiyor bana, para kazanıyor olmam da.
Doyumsuzluğumu tarif edebilecek kadar yazamam ben, onda da becerikli değilim. Tıpkı yapmayı isteyip yeteneksizliğimden, imkansızlıklardan veya desteklenmemekten yarım kalan diğer işlerim gibi. Bir şeyler olmak istiyordum, bir şeyler yapmak, olmadı. İstediğim gibi var olamadım buralarda. İstediğim ilgiyi ve sevgiyi göremedim.
Ve evet, bir karar verdim. Ola ki bu satırları birisi okursa aslında gidişimin bilinçli bir vazgeçiş olduğunu anlayacak belki de tek kişi olacak. Giderayak küçük bir deney olsun; bu yazıyı ortalığa bırakmayacağım, ama saklamayacağım da. Bakalım bir gün birisi bulacak mı? Giderken bile sizi düşünüyorum, sevdiklerim.
Bu yazı gün yüzüne çıkarsa diye söylemem gereken bir şey var:
Kimsenin suçlu değil. Birisini suçlamak isterseniz beni suçlayabilirsiniz, ben yıllardır öyle yapıyorum.

****

Açık kalmış bilgisayarın fanı, ısısı artmış bilgisayarı soğutmaya çalışıyor. Ekran koruması komutu çalışmayan bilgisayar ekranında işle ilgili bir dosya açık kalmış. Üstünde de müzik listesi, şarkı duraklatılmış, sahibi gelince bir tuşla açılmayı bekliyor. Masanın sağında kitaplar dizilmiş, alttaki bir kitabın yan konmasından dolayı dengesini kaybetti kaybedecek bir kule olmuş. Çiçekli bardakta yarım kalmış soğuk çay klavyenin hemen yanında, hala her an içilecekmiş gibi bekliyor. Yanındaki siyah kalemin ise derdi kapağına kavuşmak. Aralarına yapılacaklar listesi girmiş, kısacık bir liste: Dergiye abone ol, yazıcıyı tamir ettir, internet bağlantısı yaptır.

Hiç yorum yok: