Bin Dokuz Yüz Seksen Dört


Bir kara ütopya olarak anılan “bin dokuz yüz seksen dört” anlatılan sistem kapsamında her ne kadar belli bir dönemsel harekete işaret ediyor gibi düşünülse de ara metinlerde genel olarak ciddi bir sistem karşıtlığını ve belki de biraz umutsuzluğu anlatıyor okuyucuya. Winston karakteri düşünmemesi gerekenleri düşünebilme ihtimaline karşın sınanan ve partinin tuzağına düşen bir adamdır. Parti tarafından kendisine gizliden verilen doneleri partiye karşı görüşler olarak değerlendiren ve küçük bir isyan yaşayan Winston bir de aşık olunca cinsel özgürlüğüyle daha büyük isyanlara gidecek ve tam da partinin istediği düşünce suçlusu konumuna geldiğinde yakalanıp sorgulanacaktır. Her ne kadar belli bölümlerde yapılanların aşk için olduğuna ilişkin kafa karıştırıcı metinler yer alsa da sürekli sorgulamalar esas durumun sistemle ilgili olduğunu göstermektedir.
Kitabın sonunda ise büyük biraderin kazanması, umutların bir daha yeşermemek üzere tükenmesi yine aşkla, aşkın satılmasıyla anlatılmıştır. Kadınla adamın 101 numaralı odada bıraktıkları, vazgeçtikleri budur. Sadece bir cümle olmanın ötesinde birbirlerini sattıkları an her şey bitmiştir. Çünkü kendileri de sarf edilen cümlenin doğru olduğunu anlamıştır. Kitabın ilk satırlarından sona kadar hissettirilen partinin gücü yine de sona kadar bir umut taşımayı engellemez. Ta ki sona geldiğinizde, satırlar boğazına düğümlenene kadar.

aslında alıntılar kullanmayı sevmiyorum ama.. şu yazılan satırlar ve daha niceleri ciddi bir isyandı benim anlayışıma göre. mübalağalar vs. her ne varsa.. tek bir döneme hitap ettiğini düşünemiyorum. ve benim genel çerçevemde şu aşağıdaki satırlar kurşun gibi..

- Aklı başına geldiğinde Winston kendisinin de öbürleri gibi bağırmakta olduğunu, topuklarını sandalyesine şiddetle vurduğunu fark etti. Nefretin en ürkünç yanı, katılma zorunluluğu olmamasına karşın, aksini yapmanın insanın elinde olmamasıydı (s.20)
** tıpkı bugün olduğu gibi bir linç anlayışı her dönem hakim. Bir yandan da sürü psikolojisi, akıntıya kürek çekmeme gibi öğretilerin devamı olarak düşünülebilir.
- Kafatasınızın içindeki bir kaç santimetre küp dışında, hiçbir şey size ait değildi (s.31)
** Kafamızın içi çocukluktan itibaren bize enjekte edilen düşüncelerle dolu. Düşünmeden geçirdiğimiz yıllarda da reklamlarla, dizilerle, “best seller”larla beynimize tıkıştırılıyor.
- O kimsenin duyup öğrenemeyeceği bir gerçeği mırıldanıyordu ve bu sürdükçe, düşünceler sürekliliğini yitirmeyecekti. Önemli olan, sesini duyurmak değil; aklını koruyarak, insanlığın mirasını sürdürmekti (s.31)
- Yenikonuş'un tüm amacının düşünme sınırlarını daraltmak olduğunu görmüyor musunuz? Sonunda düşünce suçunu olanaksızlaştıracağız, çünkü en sonunda, onu anlatacak sözcükler kalmayacak (s.52)
-Yenikonuş düşünce alanının genişlemesi için değil daralması için tasarlanmıştı (s. 260)
** Bugün kelimelerimizi o kadar daralttık ki bir olayı açıklamak için “şey” den başka bir ifade bulamıyoruz. Kelimenin en bol olduğu kitaplara bakın. Ne kadar birbirine eş. Aynı hikayeler olmasının yanı sıra aynı cümleler, aynı kelimeler.
- Çenesini açıp kapayan bu gözsüz yüzü izlerken, Winston, bir insanı değil de kuklayı seyrediyormuş gibi garip bir duyguya kapıldı. Konuşan, adamın beyni değil, gırtlağı idi. Ağzından dökülenler sözcüklerdi, ama bu gerçek anlamda bir konuşma değildi; bir ördeğin vaklaması gibi bilinçsiz olarak çıkarılan sesler yığınıydı (s.53)
- “Dinle. Ne kadar çok erkekle yatmışsan, seni o kadar çok seviyorum. Anlıyor musun?”
“Evet, hem de çok iyi”
“Saflıktan nefret ediyorum, iyilikten nefret ediyorum. Erdem denen şey hiçbir yerde var olmasın istiyorum. Herkesin iliklerine dek ahlaksızlaşmasını istiyorum” (s.114)
-Aşk yaparken enerji harcıyorsun, sonra kendini huzurlu hissediyorsun ve her şey sana vız geliyor (s.120)
- Ama, ne zenginliğin artması, ne davranışların yumuşamasına, ne reformlar, ne de devrim insanları eşitliğe bir milimetre olsun yaklaştırmamıştır. Alt sınıf açısından, hiçbir tarihsel gelişme, efendilerinin adının değişmesinden öte bir anlam taşımamaktadır (s.176)
- Kitlelerin ne düşündükleri partiyi ilgilendirmez. Kafalarında düşünce diye bir şey olmadığı için, onlara düşünce özgürlüğü tanınmıştır. (s.221)
- Asla, olağan insanca duygularına kavuşamayacaksın. İçindeki her şey ölmüş olacak. Sevgi, arkadaşlık kurabilme yeteneklerin, yaşama sevincin yitmiş olacak, gülmeyeceksin, merak duymayacaksın, cesaret göstermeyeceksin, onur duymayacaksın. Bomboş olacaksın. Seni boşaltıp yerine kendimizi dolduracağız (s.224)

Hiç yorum yok: