Hiç bir vaadim yoktu sana karşı.
Sen de biliyordun bunu, ben de.
Konuşulmamış bir anlaşma gibiydi sanki aramızdaki. Beklediğimiz ne bağlılıktı, ne uykusuz geceler ne de uzun telefon konuşmalarıydı. Sadece birinin kollarında geçirmek istedik geceyi sımsıkı sarılarak, dokunarak. Farklı bir ten kokusuyla ter içinde uyumak ve uyanmak. Saçma mı acaba bu yaptığımız dedik, yalan mı veya; yalan daha doğru geldi.
Veya sadece bir rüya, kontrolümüzde olmayan bir rüya.
Senin yüzündeki pişmanlıkla karışık utanma pembeliği dışında hiç bir şey yoktu sabah kalktığımızda. Giyinip kahvaltıyı hazırladık, kahvelerimizi yudumlarken ikimizde aslında hiç bir şey yemeden önümüzdekilerle oynuyorduk. Huzursuz bir bekleyişten sonra hızlandı hareketlerimiz. Olmamız gereken yere, işe gittik. İyi ki yan yana değil odalarımız dedim içimden, yüzündeki karmaşayı sürekli görmek zor gelirdi bana.
Tam unutacağım derken yüzüne baktığımda, uzaktan kaçamak bakışlarını hissettiğimde veya benden gözlerini kaçırdığında hep aklıma gelecek. Anlaşmıştık hâlbuki diye düşüneceğim. İşe gelmek zor gelir olacak.
Bunlar sabahki düşüncelerimdi, ne değişti?
Sabahtan şimdiye ne değişti?
Şimdi oturmuş uzaktan seni görmeye çalışıyorum. Burnumda keskin bir koku,
senin kokun,
parfüm olmayan, saf sen.
Her gözümü kapadığımda sanki yine seni kollarımın arasında tutuyorum.
Bana bakmayışın çıldırtıyor beni, bir baksan;
ama gerçekten,
arkadaşın gibi değil
dün geceki gibi.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder