e-beklenti

Bilgisayara gelen maili görünce olabilecek en hızlı hareketlerle üzerini tıkladım. Zaten cevap gelmesi için sürekli, tekrar tekrar mail sayfasını açıyordum. Ve işte beklediğim gelmişti. Sayfa açılırken ekranda dönen küçük yuvarlağa ve altındaki adına bakıyordum. Bu anın tadı çıkarmak istedim, ne de olsa bir sonraki maili ne zaman göndereceğini bilmiyordum. Bir daha ne zaman merakla beklediğim bir maili açacağım. Uzun süre mail kutusunu kontrol etmekten başka yapacağım bir şey olmayacak muhtemelen. Ve sayfa açıldı. Derin bir nefes alıp yavaşça bıraktım ortalığa. Gözümde sadece asımın yazdığı ilk satır vardı.
Aynen şöyle yazıyordu:
“Özür dilerim sizden.
Bilinçli olarak yanıt vermemek gibi bir durum aklımdan bile geçmedi.”
Sizzzz. Diğer samimi yazıları nasıl da bir hayal kırıklığına dönüştürüyordu bu kelime. Herhangi bir samimiyetimiz yoktu, bunu ben de biliyorum. Ama ne vardı “sen” dese. Gözünde “siz” değil de ”sen” olmuş olsaydım ne olurdu sanki. Anlıyorum, hemen samimi olmak istemiyor ama neden “siz”. “siz” çok uzak, çok uzun bir mesafe. Ben de hemen kaynaşalım demiyorum canım. Öyle tanışır tanışmaz hemen yüzgöz olan kızlara da uyuz olurum. Ama biraz samimiyetten ne çıkar. Bir ışık yaksa, küçücük.
Sonraki cümleler çok mesafeliydi. Neden onu yaptı? Diğeri ne dedi? Sadece bilgilendirme metni. Ama bir dakika, ne kadar da uzun anlatmış. Bu kadar detaylı anlatmasına gerek yoktu ki. Ve sonra “kusura bakmayın lütfen” demiş geç yazdığı için. Bu iyiye işaret.
Bir sonraki paragraf daha da güzel.
“O gün sizinle konuştuğumda oldukça dalgın görünüyordunuz. Nasıl olduğunuzu sorduğumda biraz duraksayıp iyiyim demiştiniz, hemen ardından da herhalde demiştiniz. Gerçekten çok inandırıcı olmadı. Bunun üzerine yalnız kalmak isteyeceğinizi düşünüp yanınızdan ayrıldım.”
Allah’ım, o günü tamı tamına hatırlıyor. İnanamıyorum. Çok dikkatli de olabilir ama ne de olsa benim durgun olduğumu fark etmiş. Ne güzel bir şey bu. Güzel mi ya da. Belki herkese karşı dikkatlidir. Ama yok yok, biliyorum. Her gördüğünde beni, gerçekten görüyor. Herhangi birine selam verir gibi vermiyor. Tam gözümün içine bakarak, yürekten bir selam onunki. Hem o duraksamalar, tekrar tekrar göz ucuyla da olsa bakmalar daha fazla konuşmak istediği anlamına gelmez mi canım? Evet, biliyorum o da konuşmak istiyor. Hissediyorum bunu ama nerden başlamalı söze, ne deyip de girmeli sohbete onu bilemiyorum işte. Bir şeyi bahane edip yazdığım mail belki bir başlangıç olabilir. Tabi ben de şimdi ona hemen bir şeyler yazmalıyım. Cevabına teşekkür etsem ve bıraksam? Tamam, bu iyi taktik. Biraz güleryüzlü ve esprili bir cevap ama başka soru yok. Hem böylece tekrar yazarsa ilgisi olduğu ayan beyan ortaya çıkmış olur.
Hımmm,
“Bu kadar açıklamaya elbette gerek yoktu, yine de teşekkürler.. böylesi güzel oldu yine de :)”Gönder.
Eveeet, şimdi bir sigara içebilirim. Hem bu arada cevap da gelmiş olur.
Soğuk pencerenin önünde sigarasını içine çekip yerine döndükten sonra on saniyede bir mailleri yenileme tuşuna basarken birde
“ben ne yaptım.
Cevap gerektirmeyen bir mail attım. Ne yazabilir ki bana artık. Offf, ne kadar salağım. Bir kere konuşma şansım vardı onu da piç ettim.”

1 yorum:

Adsız dedi ki...

Keşke insanlar gerçek duygularını açıkça söyleyebilse ama bilinmeyen bir nedenden ötürü bunu yap[a]mıyor sanırım. :)