Orijinal Adı: Ladri di Biciclette
Yönetmen: Vittorio De Sica
Senaryo: Vittorio De Sica, Oreste Biancoli, Suso D’Amico
Oyuncular: Lamberto Maggiorani (Antonio Ricci), Enzo
Staiola (Bruno), Lianella Carell (Maria)
1948 / İtalya / İtalyanca / 93 dakika


Her şeyin net bir şekilde görüldüğü bir yaşam kesiti. Kısa ve etkili bir anlatımla anlatılmış filmde her şey. Altı çizilen bazı konular seyircinin gözünün içine sokulacak kadar vurgulanmamakla birlikte ortaya bırakılmış bir şekilde dikkatli izleyicilere sunulmuş sanki. Gerçi bu kadar önemli olduğu afiş afiş anlatılan bu filmi dikkatsiz izlemek de söz konusu olamaz herhalde.

Filmde özellikle karakterlere yüklenen davranışlar çok başarılı olmuş. Ekranda ilk olarak su başında görülen Maria karakterinin hızlı hareketleri sorumluluklarını yerine getirmeye çalışan yokluk içindeki bir kadının doğal telaşı olarak görülüyor. Kovaları taşırken kocasından yardım istememsi, kocasının işi alamamak konusundaki lanetlerini dinlerken hızlı ve pratik bir çözümle (söylediğine göre) çeyizinden kalan güzel çarşafları satma fikri hep cefakar ama kararlı ve güçlü kadını işaret ediyor.

Baba karakterinde filmin başından sonuna alttan alta bir şaşkınlık hakim. İşsizliğin hat safhada olduğu dönemde iş bulanların isimleri okunurken kalabalığın arasında olmaması şaşkınlığın en net görüldüğü yererden biridir. Ancak aynı sahne babanın umutsuzluğunu da ifade ediyor olabilir. Daha sonra bisikletiyle birlikte işini kaybetmesi de hayata yeniden bağlanması sağladığı için adamda bu kadar büyük bir etki bırakmaktadır (Vazgeçmekten vazgeçmiştir). Ne yapacağını bilmeyen çaresiz bakışlar ve davranışların sıkça görüldüğü baba karakterinin aslında çekingen ve kısmen “pısırık” olarak değerlendirilmesi de mümkündür. Ancak yönetmen korkak karakterlerin de duruma göre ne kadar yürekli olabileceğini gerek hırsızı yakaladığı gerekse bisikleti çaldığı sahnelerle göstermektedir. Ayrıca kilisede ayin sırasında gelen kişilerin sadece yemek amacıyla ayine katıldıkları da gözden kaçırılmamalıdır. Açlık ve çaresizlik öyle bir boyuttadır ki baba Antonio kilisede olay çıkarmaktan çekinmez. Yine de son sahnede bisikleti çalmadan iç hesaplaşması ahlaki değerlerin aşılmasındaki zorluğu göstermektedir.

Ve en büyük karakter Bruno. Çocuk oyunculardan bile genellikle fazla beklentim olmamasına rağmen sonradan oyuncu olmadığını öğrendiğim Enzo Staiola’nın performansı için mükemmel demek fazla olmaz sanıyorum. Duyguları doğrudan seyirciye aktaran bu küçük, film boyunca babasının yanından ayrılmıyor. Fakir ailede herkesin sorumlulukları olduğu bir kez daha görülmüş oluyor. Bisikleti temizlemesi, kardeşi üşümesin diye pencereyi kapaması, dışarıda bir işte çalışması, gerektiğinde babasına kafa tutması ve babasını düştüğü zor durumlardan kurtarmak için harekete geçmesi normalde küçük bir çocuktan beklenmeyen sorumluluklardır. Yine de küçük bir mutluluk, çocuğun çocuk olduğunu hatırladığı anlardaki gözündeki ışığa yansımaktadır.

Hiç yorum yok: